Dördüncü Boyut
- Bru-x
- Mesajlar: 109
- Kayıt: 15 Mar, 00:48
Dördüncü Boyut
Dördüncü Boyut
Günlük hayatta “zaman” diye tabir ettiğimiz kavram dördüncü boyutu teşkil etmektedir. Bir odanın tabanının düz olduğunu veya bir portakal yüzeyinin eğri olduğunu söylediğimizde iki boyutlu yüzeylerden bahane etmiş oluruz. Bir düzlem içindeki hacmi olmayan çizgi bir boyutlu, hacmi olan bir cisim ise üç boyutludur. Mekânı (üç boyutlu uzayı) gözümüzle görür, onun içinde yaşar; onu hisseder ve kavrarız. Bunda bizim için bir güçlük yoktur. Zamanı (dördüncü boyutu) ise maddî bir mekân gibi göremeyiz. Sadece idrak ederiz. Bu idrakı, matematik gibi mücerred (soyut) kavramları hayale yaklaştırmamıza vesile olan bilim dallarıyla en iyi şekilde yapabiliriz. Dört boyutun üzerinde de boyutlar mevcuttur; fakat henüz bu boyutların hayatımız üzerindeki tesirleri konusunda pek fazla malumat yoktur.
Zamanın, sıfır anı diyeceğimiz bir anında maddî kâinatla birlikte yaratılmış olması (büyük patlama) fikri bizi ister istemez kaçınılmaz bir neticeye görürüz. Bu netice, zamanın da üç boyutlu mekânla birlikte ve onun ayrılmaz bir parçası olarak değerlendirileceğidir. Bir arkadaşınızla herhangi bir yerde (mekânda) buluşacaksınız ve buluşacağınız yeri kararlaştırdınız. Kararlaştırılan yer, arkadaşınızla buluşmanız için yeterli olmayacak ve ayrıca zamanı da tayin etmeniz gerekecektir. Bu bize, zamanın beşeri münasebetler açısından mekânın ayrılmaz bir parçası olduğu neticesini vermektedir. Tek başına mekân, zamanla nasıl bir münasebet içerisindedir? Babil’in asma bahçeleri evvel zaman içinde kalmış ve zaman içindeki rolünü çoktan tamamlamıştır. Gökyüzünün tertemiz olduğu ılık bir yaz akşamı, yıldızlarla dolu semaya baktığınızı düşünün. Bakışlarınızı gökyüzünde dolaştırırken gözleriniz, Lyr takım yıldızındaki bizden 26 ışık yılı uzaklıkta mavimsi parlak bir yıldız olan Vega’ya takılır (Işık yılı, ışığın bir yılda aldığı yol olup 1 ışık yılı yaklaşık 9.5 trilyon km’dir). 26 ışık yılı mesafeden o akşam gözlerinize ulaşan ışık, Vega yıldızının o andaki değil, 26 yıl önceki görüntüsüdür. Aynı şekilde, bir astronomun teleskobuyla 250 milyon ışık yılı uzaklıktaki bir galaksinin fotoğrafını çektiği sırada fotoğraf filmine düşen ışık, 250 milyon ışık yılı yolu katederek gelen ışıktır. Fotoğraf, galaksinin o andaki değil, yeryüzünde henüz dinozorların bile ortaya çıkmadığı döneme ait görüntüsünü vermektedir. Bu sebeple, gökyüzüne bakarken uzayın derinliklerine ve geçmiş zamana baktığımız açıktır. Yıldızlara bakmanın manasını düşünürken, bir kere daha zaman kavramının mekânın boyutlarından ayrılamayacağı sonucuna yarılmaktadır ve bu dört boyutlu oluşuma uzay- zaman (space-time) denilmektedir.
“Allah, gökten yere her işi düzenleyip yönetir. Sonra bütün bu işler sizin saydığınız hesap (sizin zamanınız) ile bin yıl tutan bir günde yine O’nun nezdine çıkar (O’na yükselir). İşte görülmeyeni de görüleni de bilen mutlak galip ve merhamet sahibi O’dur.”(secde, 32/56)
Bu Ayet-i Kerimelerden ilk bakışta; hiçbir işin rastgele olmadığı, bazı varlıkların bizim kavramımızla elli bin yıl olan bir mesafeyi bir günde alabildiği ve bu varlıkların süratlerinin madde süratinden fazla olduğu, zaman kavramının değişken olabileceği mesajları alınabilmektedir. Ayrıca ayetlerden, süratleri madde sür’atinin çok üstünde olan varlıkların bu durumunun onların görülmemelerinde etkili olabileceği, bunun yanısıra Arz’da olduğu gibi yoğun bir zaman içinde sınır sür’atteki varlıkların görülebileceği düşüncesine de varılmaktadır. Çok yakın yıllara, kadar zaman bir saat kavramı idi. Hâlbuki ayetlerde, zamanın çeşitli varlıklar için farklı bir esneklik taşıdığı ve kâinatın çeşitli katlarında zaman akışının değişkenliği (daha yavaş veya daha hızlı olduğu) dile getirilmektedir. Newton fiziğinde ışığın sonsuz hızla hareket ettiği, yani etkileşmede bulunan sistemlerde etkileşme hızının sonsuz olduğu ve bu sebeple zamanın sabit alınması gerektiği kabul ediliyordu. 1905 yılında yayınlanan Özel Relativite (izafiyet) Teorisi (ÖRT) ile A. Einstein, ışık hızının sonlu, dolayısıyla zamanın değişken (izafi) olduğunu ve dördüncü boyut olarak alınması gerektiğini iddia etti ve zamanın değişken olmasının cismin hareket yönünde şu sonuçları doğurduğuna dikkat çekti: Kısalma, hacimde küçülme, kütlede artış, zamanda yavaşlama.
Einstein’in 1915’de yayınladığı Genel Relativite Teorisi (GRT)’nin ardındaki temel fikir, çekim (gravitasyon)’in dört boyutlu uzay-zamanı eğmesi idi. Çekim, uzay-zamanın uzay bölüm’ünü eğiyor ise zaman kısmında ne olmaktadır? GRT ile çekimin zamanı yavaşlattığı sonucuna varılmıştır. Bu teoriden hareketle şu yorumu da yapabiliriz: Uzayın derinliklerinde, tüm çekim kaynaklarından uzakta saatler normal hızla çalışır; fakat çekimin yoğun olduğu bölgelere yaklaşıldığında oluşan eğrilik sebebiyle normalden daha yavaş ilerler. Kalbinizin vuruşları, metabolizmanız, hatta ‘düşünme zamanınız bile aynı nisbette yavaşladığından bu olayı fark edemezsiniz. Ancak, saatlerin normal hızla ilerlediği bir bölgede kalmış birisiyle haberleşmeye çalıştığınızda durumun farkına varırsınız.
“Yaşadığınız her an sürekli olarak akan bir zaman akımının tesirindedir. Zaman belki de bir enerjidir, bir ırmakta akan su gibidir. Sürekli akan nehir değil, onun içindeki su’dur. Zamanın da böyle bir akıcı özelliği vardır. Zaman, bu özelliği ile bütün cisimlere sinmiş, canlı cansız herşeyi kaplamıştır. Zamanın hiç yoktan var olması demek, zamanın yaratılması anlamını taşır. Zamanın yaratılmış olması, geleceğin planlanması demektir. Bu gerçek ise, KADER kavramının bir yanını ifade etmektedir.”2
İnsanoğlu maddeyle (üç boyutlu) sınırlı olmayıp daha ileri boyutlarla da alakalıdır. Bu alaka insanın cehd’i ve sarf ettiği iradî gayretler ölçüsünde artmaktadır. Bunun tersi de olabilir; insan gafletinden dolayı gözünü maddeden başka boyutlara kapatıp fâsit daire içerisinde kalarak velûd (doğurgan) daireye gözlerini kapayabilir. Biz böyle bir durumdan Allah’a sığınır ve deriz ki; “Allah’ım, bize gösterdiğin numunelerin ve gölgelerin asıllarını göster, buudlarımızı artır, gözlerimizin önünden perdeyi kaldır ki, eşyanın hakikatine vakıf olalım…”
KAYNAKLAR
1. Şahin. M. A.; Ölçü veya Yoldaki Işıklar, T.Ö.V. Yayınları, 1993
2. Tuna. T.; Uzayın Sırları, Boğaziçi Yay., 1992.
Uğur İlyasoğlu
Günlük hayatta “zaman” diye tabir ettiğimiz kavram dördüncü boyutu teşkil etmektedir. Bir odanın tabanının düz olduğunu veya bir portakal yüzeyinin eğri olduğunu söylediğimizde iki boyutlu yüzeylerden bahane etmiş oluruz. Bir düzlem içindeki hacmi olmayan çizgi bir boyutlu, hacmi olan bir cisim ise üç boyutludur. Mekânı (üç boyutlu uzayı) gözümüzle görür, onun içinde yaşar; onu hisseder ve kavrarız. Bunda bizim için bir güçlük yoktur. Zamanı (dördüncü boyutu) ise maddî bir mekân gibi göremeyiz. Sadece idrak ederiz. Bu idrakı, matematik gibi mücerred (soyut) kavramları hayale yaklaştırmamıza vesile olan bilim dallarıyla en iyi şekilde yapabiliriz. Dört boyutun üzerinde de boyutlar mevcuttur; fakat henüz bu boyutların hayatımız üzerindeki tesirleri konusunda pek fazla malumat yoktur.
Zamanın, sıfır anı diyeceğimiz bir anında maddî kâinatla birlikte yaratılmış olması (büyük patlama) fikri bizi ister istemez kaçınılmaz bir neticeye görürüz. Bu netice, zamanın da üç boyutlu mekânla birlikte ve onun ayrılmaz bir parçası olarak değerlendirileceğidir. Bir arkadaşınızla herhangi bir yerde (mekânda) buluşacaksınız ve buluşacağınız yeri kararlaştırdınız. Kararlaştırılan yer, arkadaşınızla buluşmanız için yeterli olmayacak ve ayrıca zamanı da tayin etmeniz gerekecektir. Bu bize, zamanın beşeri münasebetler açısından mekânın ayrılmaz bir parçası olduğu neticesini vermektedir. Tek başına mekân, zamanla nasıl bir münasebet içerisindedir? Babil’in asma bahçeleri evvel zaman içinde kalmış ve zaman içindeki rolünü çoktan tamamlamıştır. Gökyüzünün tertemiz olduğu ılık bir yaz akşamı, yıldızlarla dolu semaya baktığınızı düşünün. Bakışlarınızı gökyüzünde dolaştırırken gözleriniz, Lyr takım yıldızındaki bizden 26 ışık yılı uzaklıkta mavimsi parlak bir yıldız olan Vega’ya takılır (Işık yılı, ışığın bir yılda aldığı yol olup 1 ışık yılı yaklaşık 9.5 trilyon km’dir). 26 ışık yılı mesafeden o akşam gözlerinize ulaşan ışık, Vega yıldızının o andaki değil, 26 yıl önceki görüntüsüdür. Aynı şekilde, bir astronomun teleskobuyla 250 milyon ışık yılı uzaklıktaki bir galaksinin fotoğrafını çektiği sırada fotoğraf filmine düşen ışık, 250 milyon ışık yılı yolu katederek gelen ışıktır. Fotoğraf, galaksinin o andaki değil, yeryüzünde henüz dinozorların bile ortaya çıkmadığı döneme ait görüntüsünü vermektedir. Bu sebeple, gökyüzüne bakarken uzayın derinliklerine ve geçmiş zamana baktığımız açıktır. Yıldızlara bakmanın manasını düşünürken, bir kere daha zaman kavramının mekânın boyutlarından ayrılamayacağı sonucuna yarılmaktadır ve bu dört boyutlu oluşuma uzay- zaman (space-time) denilmektedir.
“Allah, gökten yere her işi düzenleyip yönetir. Sonra bütün bu işler sizin saydığınız hesap (sizin zamanınız) ile bin yıl tutan bir günde yine O’nun nezdine çıkar (O’na yükselir). İşte görülmeyeni de görüleni de bilen mutlak galip ve merhamet sahibi O’dur.”(secde, 32/56)
Bu Ayet-i Kerimelerden ilk bakışta; hiçbir işin rastgele olmadığı, bazı varlıkların bizim kavramımızla elli bin yıl olan bir mesafeyi bir günde alabildiği ve bu varlıkların süratlerinin madde süratinden fazla olduğu, zaman kavramının değişken olabileceği mesajları alınabilmektedir. Ayrıca ayetlerden, süratleri madde sür’atinin çok üstünde olan varlıkların bu durumunun onların görülmemelerinde etkili olabileceği, bunun yanısıra Arz’da olduğu gibi yoğun bir zaman içinde sınır sür’atteki varlıkların görülebileceği düşüncesine de varılmaktadır. Çok yakın yıllara, kadar zaman bir saat kavramı idi. Hâlbuki ayetlerde, zamanın çeşitli varlıklar için farklı bir esneklik taşıdığı ve kâinatın çeşitli katlarında zaman akışının değişkenliği (daha yavaş veya daha hızlı olduğu) dile getirilmektedir. Newton fiziğinde ışığın sonsuz hızla hareket ettiği, yani etkileşmede bulunan sistemlerde etkileşme hızının sonsuz olduğu ve bu sebeple zamanın sabit alınması gerektiği kabul ediliyordu. 1905 yılında yayınlanan Özel Relativite (izafiyet) Teorisi (ÖRT) ile A. Einstein, ışık hızının sonlu, dolayısıyla zamanın değişken (izafi) olduğunu ve dördüncü boyut olarak alınması gerektiğini iddia etti ve zamanın değişken olmasının cismin hareket yönünde şu sonuçları doğurduğuna dikkat çekti: Kısalma, hacimde küçülme, kütlede artış, zamanda yavaşlama.
Einstein’in 1915’de yayınladığı Genel Relativite Teorisi (GRT)’nin ardındaki temel fikir, çekim (gravitasyon)’in dört boyutlu uzay-zamanı eğmesi idi. Çekim, uzay-zamanın uzay bölüm’ünü eğiyor ise zaman kısmında ne olmaktadır? GRT ile çekimin zamanı yavaşlattığı sonucuna varılmıştır. Bu teoriden hareketle şu yorumu da yapabiliriz: Uzayın derinliklerinde, tüm çekim kaynaklarından uzakta saatler normal hızla çalışır; fakat çekimin yoğun olduğu bölgelere yaklaşıldığında oluşan eğrilik sebebiyle normalden daha yavaş ilerler. Kalbinizin vuruşları, metabolizmanız, hatta ‘düşünme zamanınız bile aynı nisbette yavaşladığından bu olayı fark edemezsiniz. Ancak, saatlerin normal hızla ilerlediği bir bölgede kalmış birisiyle haberleşmeye çalıştığınızda durumun farkına varırsınız.
“Yaşadığınız her an sürekli olarak akan bir zaman akımının tesirindedir. Zaman belki de bir enerjidir, bir ırmakta akan su gibidir. Sürekli akan nehir değil, onun içindeki su’dur. Zamanın da böyle bir akıcı özelliği vardır. Zaman, bu özelliği ile bütün cisimlere sinmiş, canlı cansız herşeyi kaplamıştır. Zamanın hiç yoktan var olması demek, zamanın yaratılması anlamını taşır. Zamanın yaratılmış olması, geleceğin planlanması demektir. Bu gerçek ise, KADER kavramının bir yanını ifade etmektedir.”2
İnsanoğlu maddeyle (üç boyutlu) sınırlı olmayıp daha ileri boyutlarla da alakalıdır. Bu alaka insanın cehd’i ve sarf ettiği iradî gayretler ölçüsünde artmaktadır. Bunun tersi de olabilir; insan gafletinden dolayı gözünü maddeden başka boyutlara kapatıp fâsit daire içerisinde kalarak velûd (doğurgan) daireye gözlerini kapayabilir. Biz böyle bir durumdan Allah’a sığınır ve deriz ki; “Allah’ım, bize gösterdiğin numunelerin ve gölgelerin asıllarını göster, buudlarımızı artır, gözlerimizin önünden perdeyi kaldır ki, eşyanın hakikatine vakıf olalım…”
KAYNAKLAR
1. Şahin. M. A.; Ölçü veya Yoldaki Işıklar, T.Ö.V. Yayınları, 1993
2. Tuna. T.; Uzayın Sırları, Boğaziçi Yay., 1992.
Uğur İlyasoğlu
Başaranlar, önce inandılar, sonra yaptılar; Başaramayanlar ise, önce yapıp sonra inanmayı denediler.
https://telekinezi.com.tr/app.php/rules
https://telekinezi.com.tr/app.php/rules
- seli
- Mesajlar: 12
- Kayıt: 24 Şub, 22:57
Re: Dördüncü Boyut
güzel bir çalışma teşekkürler uğur beye
- sleons
- Mesajlar: 25
- Kayıt: 08 Eyl, 21:14
Telekintik Tayy ı Mekan
Telekinezide bir tür de insanın kendini bulunduğu durumdan başka bir duruma sokması,yerini değiştirmesi,ruhen ya da fiziken bir yerden bir yere gitmesidir...
TAYYI MEKAN
Tayy-ı mekân: “Mekânı aşarak bir anda değişik yerlerde görünebilmek.”
Velilerin yaptığı tayy-i mekân' iki türlüdür;
1-Birinci tür 'tayy-i mekân'da; bir veli bedenini bırakıp, ruh olarak her hangi bir yere gider; ve orada ruh, bir madde görüntüsü verir bir hâlde görünebilir.
Hızır Aleyhisselâm’ın günümüzdeki yaşamı bunun benzeridir.. Hızır Aleyhisselâm, madde boyutundaki biyolojik bedenden, 'berzah' denilen dalgasal boyutun ışınsal beden yaşamına geçmiş olmasına rağmen; istediği zaman, bu ışınsal bedenini yani 'ruh'unu, biyolojik bedene dönüştürerek dünyamızda yeralmaktadır..
Kısa bir süre sonra dünyamıza geri gelecek olan İSA Aleyhisselâm da, halen ışınsal bedeniyle dalga boyutta yaşamaktadır! . Bir süre sonra Allah`ın hükmü ve iradesiyle bu ışınsal bedeni yoğunlaşarak, biyolojik beden şekline dönüşecek ve böylece dünyamızda yerini alacaktır..
Bunları niye anlatıyorum...
Bilelim ki ışınsal bedenin, biyolojik bedene dönüşmesi mümkündür; Allah`ın dilediği hâllerde, dilediği kişiler için! ... Mümkün olan bir şeyin de Allah`ın dilediği bu kişiler için gerçekleşmesi son derece kolaydır! .
2-İkinci tür 'tayy-ı mekân'da, beden, ruh gücünün oluşturduğu bir koruyucu manyetik alan içine girer, yani çevresinde koruyucu bir manyetik alan oluşur. Bu koruyucu manyetik alan, yüksek hızın getireceği zararları keser! . Çünkü aşırı hıza bu vücut, normal şartlarda dayanamaz! . Fakat O Zât, belli ruh kuvvetiyle çevresinde belli bir koruyucu alan meydana getirir ve o hız ona zarar vermeden istediği yere gider. [/img]
TAYYI MEKAN
Tayy-ı mekân: “Mekânı aşarak bir anda değişik yerlerde görünebilmek.”
Velilerin yaptığı tayy-i mekân' iki türlüdür;
1-Birinci tür 'tayy-i mekân'da; bir veli bedenini bırakıp, ruh olarak her hangi bir yere gider; ve orada ruh, bir madde görüntüsü verir bir hâlde görünebilir.
Hızır Aleyhisselâm’ın günümüzdeki yaşamı bunun benzeridir.. Hızır Aleyhisselâm, madde boyutundaki biyolojik bedenden, 'berzah' denilen dalgasal boyutun ışınsal beden yaşamına geçmiş olmasına rağmen; istediği zaman, bu ışınsal bedenini yani 'ruh'unu, biyolojik bedene dönüştürerek dünyamızda yeralmaktadır..
Kısa bir süre sonra dünyamıza geri gelecek olan İSA Aleyhisselâm da, halen ışınsal bedeniyle dalga boyutta yaşamaktadır! . Bir süre sonra Allah`ın hükmü ve iradesiyle bu ışınsal bedeni yoğunlaşarak, biyolojik beden şekline dönüşecek ve böylece dünyamızda yerini alacaktır..
Bunları niye anlatıyorum...
Bilelim ki ışınsal bedenin, biyolojik bedene dönüşmesi mümkündür; Allah`ın dilediği hâllerde, dilediği kişiler için! ... Mümkün olan bir şeyin de Allah`ın dilediği bu kişiler için gerçekleşmesi son derece kolaydır! .
2-İkinci tür 'tayy-ı mekân'da, beden, ruh gücünün oluşturduğu bir koruyucu manyetik alan içine girer, yani çevresinde koruyucu bir manyetik alan oluşur. Bu koruyucu manyetik alan, yüksek hızın getireceği zararları keser! . Çünkü aşırı hıza bu vücut, normal şartlarda dayanamaz! . Fakat O Zât, belli ruh kuvvetiyle çevresinde belli bir koruyucu alan meydana getirir ve o hız ona zarar vermeden istediği yere gider. [/img]
başarmak ve başarmamak...ikisi de aynı tıpkı olmak ya da olmamak gibi...
hayatta yaptığınız başarısızlıklar bile sizin başarılı olduğunuzu gösterir...
siz ikisini de kaybetmemeye çalışın...
ya ikisini kaybedenler...
hayatta yaptığınız başarısızlıklar bile sizin başarılı olduğunuzu gösterir...
siz ikisini de kaybetmemeye çalışın...
ya ikisini kaybedenler...
- elif
- Mesajlar: 91
- Kayıt: 28 Haz, 21:46
Re: Dördüncü Boyut
ilginç konular teşekkürler bilgilendirdiğiniz için
Tayy ı Mekan'ı çalışan herkes yapabilir herhalde yanlış mı düşünüyorum. mutlaka evliya mı olmak gerekiyor?
Tayy ı Mekan'ı çalışan herkes yapabilir herhalde yanlış mı düşünüyorum. mutlaka evliya mı olmak gerekiyor?
- sleons
- Mesajlar: 25
- Kayıt: 08 Eyl, 21:14
Re: Dördüncü Boyut
18000 alem boşuna yaratılmamış...bu alemlerin felekler etrafında sıralanışı farklı...her felek kendi merkezindeki alemi yönetiyor...yönettiği alemin boyutu farklı...birinde bazen zaman çok diğerinde ise zaman kısıtlı ...bu da o alemde yaşayan canlı cansız varlıkların hareketlerini sınırlandırıyor...
şu anda yapılan deneylerde Antimadde bulunmaya çalışılıyor...Antimadde nedir?hayal edin maddenin zıttını...metafiziksel bir atom diyelim...atomun metafizikte ki adı...bu madde bulunabilir mi belki bilimsel araştırmalarla bulunamaz...ama...
dördüncü alem sadece 18000 alemin dördüncüsü...bizim bilmediğimiz daha 17996 tane alem var...bulun bakalım ey Cern li bilim adamları bunları bulabilicek misiniz...
şu anda yapılan deneylerde Antimadde bulunmaya çalışılıyor...Antimadde nedir?hayal edin maddenin zıttını...metafiziksel bir atom diyelim...atomun metafizikte ki adı...bu madde bulunabilir mi belki bilimsel araştırmalarla bulunamaz...ama...
dördüncü alem sadece 18000 alemin dördüncüsü...bizim bilmediğimiz daha 17996 tane alem var...bulun bakalım ey Cern li bilim adamları bunları bulabilicek misiniz...
En son sleons tarafından 28 Eyl, 13:44 tarihinde düzenlendi, toplamda 2 kere düzenlendi.
başarmak ve başarmamak...ikisi de aynı tıpkı olmak ya da olmamak gibi...
hayatta yaptığınız başarısızlıklar bile sizin başarılı olduğunuzu gösterir...
siz ikisini de kaybetmemeye çalışın...
ya ikisini kaybedenler...
hayatta yaptığınız başarısızlıklar bile sizin başarılı olduğunuzu gösterir...
siz ikisini de kaybetmemeye çalışın...
ya ikisini kaybedenler...
- sleons
- Mesajlar: 25
- Kayıt: 08 Eyl, 21:14
Re: Dördüncü Boyut
evliya olmak gerekmez;zaten çalışılarak evliya olunmaz...bu özellik onların sadece keşfettikleri birşey...bunu herkes yapabilir tabi ki...ama bunu yapmanın bazı aşamaları var öyle hemen yapamazsınız...Tasavvuf bölümünde bunları bulabilirsiniz...
başarmak ve başarmamak...ikisi de aynı tıpkı olmak ya da olmamak gibi...
hayatta yaptığınız başarısızlıklar bile sizin başarılı olduğunuzu gösterir...
siz ikisini de kaybetmemeye çalışın...
ya ikisini kaybedenler...
hayatta yaptığınız başarısızlıklar bile sizin başarılı olduğunuzu gösterir...
siz ikisini de kaybetmemeye çalışın...
ya ikisini kaybedenler...
- Bru-x
- Mesajlar: 109
- Kayıt: 15 Mar, 00:48
Re: Dördüncü Boyut
Teşekkürler sleons.
Başaranlar, önce inandılar, sonra yaptılar; Başaramayanlar ise, önce yapıp sonra inanmayı denediler.
https://telekinezi.com.tr/app.php/rules
https://telekinezi.com.tr/app.php/rules
- Sun's GirL
- Mesajlar: 60
- Kayıt: 31 Eki, 17:40
Re: Dördüncü Boyut
Dünya 5. boyut seviyesine girdi insanlık bilinci ise 4. boyutta. Bilincin 5 e yükselmesi sürecindeyiz. Cern de ki deneye gelince. Bu deney anti maddeden çok yaratımın esas kaynağı olan ruhun enerjisini tespit etmeye çalışıyor. ruhsal enerjiyi. Çünkü robotları yapan insan onları canlandıramamanın sebebi peşinde. Aynı zamanda varoluşun nedenini bulma peşinde. Bunu bulabileceği anda boyutsal seviyemiz 6 ve daha üst boyutlara yükselecek. İçimizden bazıları ruhsal düzeyde birey olarak gerçekleştirip bu üst boyutlara ulaşmıştır... Mevlana örneği. Chi gong tan bir örnek vermek istiyorum. Bir boyuta girebilmek için o boyutun enerji düzeyine ulaşmadan giriş yapılamaz. üst boyutlara çıkabilmek içinde buradan üzerimize gelen yapışan tüm negatif enerjilerimizi burada çözüp şifalandırmadan o kapılardan geçemeyiz.
Geçebilseydik iblis cennette olmalıydı ve cinlerede meleklerin alemleri serbest olmalıydı. En sonunda karar verecek olan yüce ALLAH tır. İnsan saflaştığında ona ulaşabiliyor. Cinler ve iblisle ilgili takdirde gene onundur. Şimdilik bildiğimiz bildiklerimiz bize bildirilen En son Kitap, alemlere gelen peygamberle Kur'an I Kerim den bildiğimize göre durum bu....
Geçebilseydik iblis cennette olmalıydı ve cinlerede meleklerin alemleri serbest olmalıydı. En sonunda karar verecek olan yüce ALLAH tır. İnsan saflaştığında ona ulaşabiliyor. Cinler ve iblisle ilgili takdirde gene onundur. Şimdilik bildiğimiz bildiklerimiz bize bildirilen En son Kitap, alemlere gelen peygamberle Kur'an I Kerim den bildiğimize göre durum bu....
-
- Mesajlar: 32
- Kayıt: 27 Eyl, 18:34
Re: Telekintik Tayy ı Mekan
sleons yazdı:Telekinezide bir tür de insanın kendini bulunduğu durumdan başka bir duruma sokması,yerini değiştirmesi,ruhen ya da fiziken bir yerden bir yere gitmesidir...
TAYYI MEKAN
Tayy-ı mekân: “Mekânı aşarak bir anda değişik yerlerde görünebilmek.”
Velilerin yaptığı tayy-i mekân' iki türlüdür;
1-Birinci tür 'tayy-i mekân'da; bir veli bedenini bırakıp, ruh olarak her hangi bir yere gider; ve orada ruh, bir madde görüntüsü verir bir hâlde görünebilir.
Hızır Aleyhisselâm’ın günümüzdeki yaşamı bunun benzeridir.. Hızır Aleyhisselâm, madde boyutundaki biyolojik bedenden, 'berzah' denilen dalgasal boyutun ışınsal beden yaşamına geçmiş olmasına rağmen; istediği zaman, bu ışınsal bedenini yani 'ruh'unu, biyolojik bedene dönüştürerek dünyamızda yeralmaktadır..
Kısa bir süre sonra dünyamıza geri gelecek olan İSA Aleyhisselâm da, halen ışınsal bedeniyle dalga boyutta yaşamaktadır! . Bir süre sonra Allah`ın hükmü ve iradesiyle bu ışınsal bedeni yoğunlaşarak, biyolojik beden şekline dönüşecek ve böylece dünyamızda yerini alacaktır..
Bunları niye anlatıyorum...
Bilelim ki ışınsal bedenin, biyolojik bedene dönüşmesi mümkündür; Allah`ın dilediği hâllerde, dilediği kişiler için! ... Mümkün olan bir şeyin de Allah`ın dilediği bu kişiler için gerçekleşmesi son derece kolaydır! .
2-İkinci tür 'tayy-ı mekân'da, beden, ruh gücünün oluşturduğu bir koruyucu manyetik alan içine girer, yani çevresinde koruyucu bir manyetik alan oluşur. Bu koruyucu manyetik alan, yüksek hızın getireceği zararları keser! . Çünkü aşırı hıza bu vücut, normal şartlarda dayanamaz! . Fakat O Zât, belli ruh kuvvetiyle çevresinde belli bir koruyucu alan meydana getirir ve o hız ona zarar vermeden istediği yere gider. [/img]
emeğine sağlık
-
- Mesajlar: 17
- Kayıt: 01 Oca, 18:32
Re: Dördüncü Boyut
arkadaslar tamamda yanlış anlamadıysam bunun çalışarak yapılabileceğini söylüyorsunuz..nasıl bir çalışma uygulanacağınıda söylerseniz sevinirim ??????
-
- Benzer Konular
- Cevaplar
- Görüntüleme
- Son mesaj
-
- 8 Cevaplar
- 1503 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen rukiyeturgut
-
- 1 Cevaplar
- 1469 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen geller