
Ramana Maharshi, Tiruvannamalai yakınlarındaki Arunachala tepesinde yaşamış, Advaita Vedanta akımından Hindu mistik. Öğretisinin temelini Atmavichara oluşturmaktadır. 18791950 (wiki) Maharshi Bir Jnana yogi idi ve felsefesi Advaita Vedanta'ydı temelde ikilik olmayışı ve Benle Brahman'ın bir oluşu. Bütün ilgilenenlere, "Ben kimim?" meditasyonunu uygulamalarını önerdi.
Bu soru, onun öğretiş tekniğinin özüydü. Amacı, Ben'in saf bilinçte bulunduğunun kavranmasıdır. Ramana Maharshi, öğrencilerine şöyle demelerini önerdi: "Beden ve onun fonksiyonları Ben değildir. Aynı şekilde duygular Ben değildir ve düşünceler Ben değildir. Bunun yanısıra öğrencilerine Ben duygusunu, öz nedenine, varoluşun derinliklerine dek izlemelerini söyledi; Ben, ışığında bedenin, egonun ve her şeyin parladığı saf gerçektir. Düşünceler durdurulduğu zaman saf bilinç kalır. Ve bu gerçek tek şeydir. O da Ben'dir. Geriye kalan her şey sadece onun dışındaki görünür şeylerdir.
Gören, objeler ve görüş sadece Ben'dir. (Tanrı her şeydir). Ramana Maharshi, düşüncelerin kişinin varoluşundan kaynaklandığını ve meditasyon süresince kaynaklarına kadar izlenebileceklerini düşündü. Öğrencilerine bir düşüncenin nasıl oluştuğunu izleyip sormalarını söyledi: "Bu düşünce kime doğdu?", "Bana, fakat ben kimim?"
Bugün Maharishi Mahesh Yogi'nin mesajı da aynıdır:
Düşünceleri, saf varoluştaki kaynaklarına kadar izle. Fakat onun meditasyon yöntemi değişiktir.
Ben beden değilim: "Biz yalnızca bedenden ibaret olamayız; bir kimsenin bedeni tamamen paralize olduğu; görme, dokunma, işitme, tat, koku duyuları yok olduğu zaman bile, bilinci yerinde kalır. Ellerini, bacaklarını kesin, gözlerini ve bedeninin diğer organlarını alın, yine de benlik (Ben) her zamanki kadar güçlüdür." Ben, beyin midir? Belleğin geniş bir bölümü kapanabilir. Fakat Ben devam eder. Sonuç olarak, bedenin ayrı ayrı parçaları ve değişik duyuları Ben değildir; öyleyse bunların toplamı da gerçek benlik (Ben) olamaz.
Ben duygular değilim: Duygular da Ben değildir. Duygularımıza, üzerimize giydiğimiz elbiselere bakar gibi baktığımız zamanlar vardır. Ruhsal haller ve duygular gözümüzün önündeki perdeden geçen renkler gibi gelirler ve giderler. Fakat Ben değişmeden kalır. Duyguların farkında olmak, onların Ben'i oluşturdukları anlamına gelmez.
Ben akıl değilim: Bu meditasyon şeklinin üçüncü aşaması, "Ben düşünen akıl mıyım?" diye sormaktır. Dr. Brunton, "Aklınızı çalışırken inceleyin, düşüncelerin sonsuz bir dizi halinde birbirlerini takip edişine dikkat edin. Sonra düşünen bir varlığın bulunduğunu anlamaya çalışın ve sorun: "Bu düşünen kimdir? Bu uyuyan ve uyanan, düşünen ve hisseden, çalışan ve konuşan kimdir? İçimizdeki Ben diye adlandırdığımız nedir? İçinizdeki bu bilinmeyeni sebatla araştırmakta direnirseniz, zamanla boyun eğerek sırrını size açıklayacaktır." Yazılı tarih boyunca pek çok ülkenin mistikleri; düşünceler susturulabilir ve boşlukta düşünmeyle, kişinin gerçek yaradılışı ortaya çıkar demişlerdir. Düşünceleri susturmak bilinçsizlik değil, saf bilinçtir; parlakşeffaf bir sezgidir.
Öyleyse Ben neyim? Ben nedir? Dünya sürekli bir akış halindedir ve kişinin kendisi de, görünüşe göre, değişen düşünce ve duygular kütlesidir. Eğer kendisini derinden düşünmek ve incelemek zahmetine katlanırsa, kendisine dış dünyadan gelen etkiler akımını ve bunlardan doğan düşünce ve duyguları görerek kabul edecektir. Bu derin kısım, gerçek varlık, görünmeyen tanık, sessiz gözlemci, Ben'dir.
Maharshi ile ışınlanma deneyimi :
Maharshi önce teleportasyon teorisini izah eder. ''Kısacası, kişinin kaybolup başka bir mekanda veya yerde ortaya çıkabilmesi için en temel ilke o kişinin teleportasyon yapabileceğine bütün varlığı, bütün mekanizma ve hücreleri ile inanması lazımdır.Eğer kişi bu şekilde eğitilmemişse, eğitilmiş bir kişi ona telkin yolu ile yardım edebilir ve kişi teleportasyonda başarılı olur.''
Dr. Paul Brunton geçirdiği deneyimi şöyle anlatıyor:
Tapınağın hol'ün de Maharshi ile adamlarından birkaç kişi vardı.Hepimiz Yoga terimi ile ''The Comfortable Posture'' diye adlandırılan duruma geçmiştik. (Yarı Buda Duruşu olarak da bilinir. Tam karşılığı, 'rahat duruş'tur.) Aniden Maharshi'nin gözlerinin kısıldığını, çekildiğini, daha parlamaya başladığını ve içime intikal ettiğini hissettim. Sanki bir ses telepati ile bana herşeyin kolay, çok basit ve çok rahatlatıcı olduğunu fısıldıyordu. Artık öyle bir durum olmuştu ki, bu fısıltıdan kendimi ayıramıyordum ve ayırmakta istemiyordum. Dünya durmuş, zaman, sesler herşey durmuştu. Fakat çevremde olanları fark ediyordum. Sözgelimi Maharshi'nin adamlarından biri yukarı uzanır gibi oldu ve birden yok oldu!.. Fakat nedense ben buna şaşırmıyor ve heyecanlanmıyordum. Derken öbür köşeden başka biri daha yukarı çekiliyormuşcasına uzandı, o da kayboldu.Yanımda duran da gitti. Öbürleri nereye gittiyse, heralde bu da oraya. Artık bir Maharshi ile ben kalmıştık.Gözleri, kısılmakta olan bir kamera adesesine benzer şekilde kısıldı, kısıldı ve bir iğne ucu gibi oldu.Birden olanlar oldu, onun vücudu kaybolmaya başlarken benimkinin de yok olduğunu farkettim, bu kadarı benim için biraz fazla idi. Bütün benliğimle, bütün ruhsal gücümle, herşeyimle çırpınmaya başladım.Ve derin bir nefes aldım, gene eski halimdeydim.Bu olaydan sonra orada pek kalmadım, Maharshi'den izin isteyip ayrıldım.
Alıntı