His Duyumu
Öncelikle herkese selamlar. Kendimi takdim etmek gerekirse ben Everglow. Daha çok küçükken, telepatinin ismini bile duymamışken bu işin içindeydim. Telepatiyi ilk duyduğum zamanlar ergenliğe yeni yeni adapte olmaya çalışan bir çocuktan ibarettim. İlk kez telepati deyimini televizyondan duymuştum. Ve fark ettim ki benim daha el kadar veletken beyin yorduğum şeyin bir ismi bile varmış. Bu şeyi ilk duyduğumda henüz yerleşkemizde internet kafe, internete ulaşabilen herhangi bir alet bile yoktu. Bilgisayar vs. siz düşünün.
Henüz çok küçükken, bu çok sıkıcı zamanlarda kendimizi meşgul edecek hiç bir alet vs. yoktu. Bu nedenle çocukluğumun yarısı bir kaç arkadaşımla kendi deyimimizle "hayali oyunlar" oynamakla geçti. Zaten eski topraklar bilir, bu hayali oyunları bilirler. Hiçbir alet olmadan, sadece hayal kurarak oyunlar oynar, belli kurallar koyardık. Ve o kadar uyumlu hareket ederdik ki ortada hiçbir nesne, varlık olmamasına rağmen hiçbir karmaşa çıkmazdı.
Şimdi düşününce gerçekten ilginç geliyor bu durum. Ve şimdiki jenerasyon bundan zevk alır mı, bu kadar uyumlu olmayı becerebilir mi hiç sanmıyorum.
Her neyse çok az daha derine inelim. Bu hayali oyunlar oynadığım arkadaşlarımla hala daha arkadaşım. Ve çok uzun zamandan beri fark ettiğimiz bir şey var ki o da birbirimizin hissettiklerini anlayabilmemiz. Sakın bu normal bir "Anlayışlı arkadaşlar" grubu gibi yorumlanmasın. Biz ciddi manada birbirimizin o an neler hissettiğini anlayabiliyorduk. O zamanlar çocukken bunun farkında olsak dahi bunun üzerine düşüp kafa patlatacak kadar yeterli zekamız yoktu sanırım. Birbirimizi uzun zamandır tanıdığımız için veya karakterlerimizin birbirine benzediği için biz de bunun doğal olduğunu düşündük. Ama zamanla her arkadaşlığın sonu olduğu gibi biz de birbirimizden koptuk. Büyük bir kopukluk değildi bu ama yaş ilerledikçe eskisi kadar yakın olmamız mümkün değildi elbette.
Biraz daha yaşımı aldığımda bu durumun üzerine düşmeye karar verdim. Çalıştığım yerde, evde, sokakta, okulda her yerde bunun peşindeydim. Ve çok kez "işte bunun tesadüf olması imkansız" dediğim oldu. Ama yine de telepati kavramına sürekli bir şüpheyle yaklaşmaktaydım. 21. yüzyıldayız ve bir şeye inanmak eskisine oranla çok daha zordur. Telepatinin bir nevi zihinsel bilgi aktarımı olduğunu biliyordum. Ama ne kadar denesem de hiçbir zaman kesin bir bilgi (rakamlar, harfler) aktaramadım/alamadım. Zaman geçtikçe telepatiye dair dolaşan efsanelerin hiçbirine tanıklık edemediğimden dolayı bu konuya ilgim azalmaya başladı.
Fakat bundan birkaç sene önce çok köklü bir şeyin farkına vardım. Senelerce yaptığım ve yapmakta olduğum şey telepati değil kendi deyimimle "his duyumuydu". Bunun farkına varmam o zaman, şehirler arası bir seyahatte olmuştu. Önümde oturan bir kadın vardı. 24-25'li yaşlarda tipinden anladığım kadarıyla kırılgan yapılı biriydi. Ben pencereden yolu izlemekteydim, yolu izlemeyi çok severim. O an henüz oturduğum yerleşkenin dışına yeni çıkmıştık ki içime bir karanlık çöktü. Bu hisse günlük bir aktivite kadar alışkınımdır. Çünkü hayatımda sayamadığım kadar fazla kez bu his duyumunu yaşadım. Anlamsız bir şekilde önümdeki kadının birazdan ağlayacağı düşüncesi beynimde belirdi. Bir an sonra kadın ağlamaya başlayınca ben de rahatlamıştım. Nedenini bilmiyorum ama bu his duyumu dediğim olaylar vuku bulmadan önce içimde beliren kötü veya iyi hisler, olay vuku bulduğu anda yok oluyor ve ben bu histen kurtulmuşçasına rahatlıyorum.
Başımı çevirip yeniden yolu izlemeye koyulduğumda beynimde birden farklı bir düşünce belirdi. Telepati yapan biriyle hiç karşılaşmadım. Ve buna hiç şahit olmadım. Ama bu hissetme konusuna binlerce kez şahit olmuştum, birinci elden. O günden sonra bu ve benzeri her duruma his duyumu demeye başladım. Çünkü hiçbir zaman zihnimde görseller, harfler,cisimler vb. şeyler belirmiyor. Sadece belli belirsiz hisler beliriyor. Ve bu konu isteyerek yaptığım bir şey mi onu düşünmedim. Çünkü günlük hayatta bunu test etmek her zaman kolay olmuyor. (İnsanlar günlük hayatta maske takıp,duygularına pranga vuruyorlar. Buraya daha sonra da değineceğim. Bu lafımı unutmayın.)
Bu olay yaşandıktan sonra geçmişime yönelmeye karar verdim. Çünkü ortalama bir insan hayatı 60-70 yıl. Ve ben zaten bir bakıma uzun bir yolu geride bıraktım. Gelecekte yeterli vakit olmayabilir ve geçmişteki olayları tekrar deneyimleme ihtimalim olmayabilir. Herhalde his duyumunu en çok ergenlikten yetişkinliğe geçiş dönemimde deneyimlemişimdir. Çünkü geçmişime bir kuş bakışı yaptığımda en sıra dışı, güzel ve kötü anılarım bu zamanlarda. Telepati hakkında ciddi araştırmalar yaptığım zamanlar da bu zamanlardı.O zaman yarım yamalak ingilizcemle yabancı forumları araştırır ve üzerine ciddi kafa yorardım. Üzülerek söyleyeceğim ki üzerinden o kadar zaman geçmesine rağmen Türkçe-İngilizce forumlarda yaptığım araştırmalara bakılırsa değişen hiçbir şey yok. İnsanlar hala yerinde sayıyor. İşin kötüsü kimse gerçekten ne yaptığını veya bunun mümkün olup olmadığını bile bilmiyor. Teknoloji hiç duraksamadan ilerledi, internete ulaşmak çok daha kolay hale geldi. Ama forumlarda tanıştığım hiç kimse bana telepati yaptığına dair elde tutulur bir delil sunamadı. Telepati yaptığını iddia eden insanlarla bile tanıştım ama onlarla görüşmek istediğimde bana interneti kullanarak buldukları, oradan buradan toplama videolarla, yazılarla cevap verdiler. Oysa bunlar elde tutulur bir delil değil. "Şahit olmak, bu kadar bilgi karmaşasının içinde zaruri hale geldi."
Her neyse konuyu daha fazla dağıtmadan geçmişimden bahsettiğim konuya tekrardan giriş yapmalıyım. Yazının öncesinde de dediğim gibi his duyumu dediğim olaya kendi tarafımdan sayısız kere şahit oldum. Yazının bu kısmında bunlar arasından seçtiğim, aklımda kalan ve ilginizi çekebileceğini düşündüğüm olayları listelemek istiyorum. Çok fazla örnek vermeyeceğim, benim için özel kabul ettiğim konuları da yazmayacağım. Çünkü bunu yapsaydım yazının sonunu getiremezdim.
Hayatımın hiçbir anında pısırık biri olmadım. Ama henüz ilk okula giderken, ailemin işi dolayısıyla pek çok kez okul değiştirdim. Çocukluk arkadaşlarımdan kopmuştum ve her seferinde yeni arkadaşlar edinmek zorundaydım. Yeni arkadaşlar edinmek demek yeni kitaplar okumak gibi bir şeydir. Hani size unutmayın dediğim bir kısım vardı. İnsanlar maske takarlar diye. İşte bu açıdan düşününce bana gerçekten de hak vereceksiniz. Yeni arkadaşlar yeni bir kitap gibidir. Ama ilk bakışta onların sadece maskelerine bakarken bulursunuz kendinizi. Bir nevi kitabın kapağı. Burada bir seçim aşaması vardır. Kitabın kapağına bakarak mı kitabı alırsınız yoksa içine bakarak mı? Ben her nasılsa kendime hep iyi arkadaşlar seçmişimdir. Bunda his duyumunun büyük etkisi olduğunu düşünüyorum. Henüz tanıştığım bir insanın bile benim hakkımda neler hissettiğini adım gibi bilirdim. Benimle konuşurken iyi hisseden insanlarla arkadaş olurdum.
Orta okul ve lise yıllarım "tam manasıyla" bu konuda bir bilgi havuzudur. Lise yıllarımda okula eski bir minibüsle giderdik. O dönemde de yolu izlemeyi çok severdim. En arka koltuklarda oturur yanımdaki camdan sürekli yolu izlerdim. Sürekli yeni insanlarla tanışmak küçüklükten itibaren yaptığım bir şey olduğundan yaşım ilerledikçe canımı sıkmış, zaruri olmaktan çıkmıştı. Sadece gerektiğinde ve ilgimi çeken insanlarla arkadaş olurdum. Serviste hiç tanımadığım kız arkadaşımın beni seviyor olduğunu hissetmiştim. Ama sadece yolu izleyerek. Okul henüz yeni başlamış olmasına rağmen birkaç gün sonra arkadaşından bana haber göndermişti. Hiç şaşırmamıştım. Uzunca bir süre onunla arkadaşlık ettim. Yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmezdi. Bu halimi ilk fark eden ne annem ne de babamdı. İlk o fark etmişti. Hissettiklerini çoğu zaman anladığımı biliyordu. Onunla bir tür test arayışına girdik. Sonunda şarkı dinlemekte karar kıldık. O telefonundan herhangi bir şarkıyı açıyordu ve gözlerini kapatıp şarkıya odaklanıyordu. Yapması gereken tek şey buydu. Şarkılar duygusal, hareketli, eğlenceli, sakin vb. kategorilere ayrılıyordu. Ve o hiç hareket etmeden, kulaklıklarını takıp şarkıları dinlerken ben karşısında şarkının duygusal mı, hareketli mi vb. olduğunu söylüyordum. Bunların çoğunu bilebiliyordum çünkü şarkılar hisleri ifade etme ve hisleri paylaşma konusunda kesinlikle en iyi araçlardan biridir. Art arda yaptığım tahminlerin çoğu doğru çıkınca o da bunun bir nevi his alışverişi olduğuna kanaat getirmişti. Ama ben yine de her konuda olduğu gibi buna da şüpheyle yaklaşıyordum. Çünkü bu konuda onu çok fazla tanıyor olmam bir etken olabilirdi.(Belki olamazdı ama çok şüpheciyim.)
"En rahat hissedilen şey sevgidir." Bu kesinlikle böyledir. Bu konuda şüphem yok. Sınıfımda bana sevgi besleyen birkaç kişi vardı. Bana sevgi beslediklerini biliyordum. Ama bu konuda bir şey yapmıyordum. İnsanlar sevgileri karşılıksız bırakıldığında kendilerine bir tür "koruma kalkanı" yaratıyorlar ve bir süre sonra sizden nefret etmeye başlıyorlar. Sizden nefret ediyorlar çünkü hakkı olanı alamadıklarını düşünüyorlar. Hiç muhatap olmamama rağmen benden yavaşça nasıl nefret ettiklerini resmen görmüştüm. "Hiç konuşmadığınız, ona karşı kötü bir tutum sergilemediğiniz bir insan neden sizden nefret eder?" Bu sonraları aklımı kurcalamaya başladı. Ve kendimce test etmeye koyuldum. Bu, benden nefret eden insanlara karşı iyi hisler beslemeye çalıştım, bir tür sevgi beslemek diyelim. Diyenler olur belki istediği zaman sever mi bir insan diye. Sever, hisler de baskılanıp, aynı bir bilgisayar çıktısı gibi kopyalanabilir. Bu süre zarfında bu insanlarla yeniden hiç muhatap olmadım sadece onlara karşı farklı bir his besledim. Ama beklediğim oldu ve bir süre sonra bana yakınlaştılar. Öyle ki benimle durduk yere yakın arkadaş gibi oldular. Ve birbirleriyle samimi olmayı yavaşça kestiler. Daha sonra yeniden aynı şeyi yaptım. Onlarla "yakın arkadaş" gibi olmaya devam ettim ama onlara karşı hissettiklerimi baskıladım. Onlar sadece arkadaştan ibarettiler. Biliyorum çok vicdansızca. Ama gelin görün ki ortada hiçbir suç veya kötülük yok. Olay sadece zihinlerde yaşananlardan ibaret. Ben böyle yaptığımda ne mi oldu? Tam beklediğim gibi birden benden uzaklaşmaya başladılar ve birkaç gün sonra benimle muhatap bile olmamaya başladılar. Oysa ben fiziksel olarak hiçbir fark yaratmamıştım. Onlarla yakın arkadaş gibi olmaya devam etmiştim.
Tam bu zamanlarda fark ettiğim diğer bir şey ise insanları çok rahat bir şekilde manipüle edebilme yeteneğimdi. Öyle ki benimle hiç bir alakası olmayan birine ödevlerimi yaptırırdım. İşin ilginç tarafı bu değil. İşin ilginç tarafı, ödevler kendi yapabileceğim kadar az olduğunda ve karşımdaki insan bunu bilmiyor olmasına rağmen ödevi yapmayı kabul etmezdi. Ödevler boynumu aştığında, işin içinden çıkamadığımda karşımdaki insan yine bunu bilmiyor olmasına rağmen ödevi yapmayı direk kabul ediyordu. Burada his duyumunun getirdiği bir paradoks vardı. Ödevi yapmasını isteme şeklimde hiçbir fark olmamasına rağmen kabul edişinin sebebi onunda hisleri duyması mı yoksa hisleri benim ilettiğim miydi. Bunun cevabını veremiyorum. Çünkü o insanın zihninde olanları göremedikten sonra bunu bilmem pek mümkün değil. Aslında aynı paradoks önceki tüm olaylarda da vardı. Buradan his duyumunun tüm insanların gerçekleştirebileceği bir aktivite olup olmadığı çıkarılabilir mi buraya çok uzun süre kafa yormak gereklidir. Bu döngünün içinden tek başına veya bilimsel bir çalışma olmadan çıkmak da imkansıza yakın gibi duruyor.
Aslında herkes hislerini bir şekilde paylaşıyor. Nasıl mı? Cevabı herkesin bildiğine eminim. Duygularımızı göstererek paylaşıyoruz. Örneğin kötü şeyler hissettiğimizde durgun, yüzümüz çökkün, konuşmaya pek gelmeyen bir kişiliğe bürünüyoruz. Oysa önceki saydığım örneklerin hepsi benim normal aktivitemdi. Yani bu örneklerde fiziksel bir duygu iletim özelliğimi kullanmadım.
Demiştim ya insanlar günlük hayatta hep maske takarlar diye. Bu maskeler bir süre sonra sıradanlaşır. Aynı maskeyi çok kez görmüş hale gelirsiniz. Bu bir zaman sonra maskenin ardını görmenizi sağlar. Yeni tanışmış dahi olsanız, içerideki o karanlık veya o parlak beyni görürsünüz. Bu bir süre sonra insanları kategorilere ayırmanıza sebep olmamalı. Çünkü dediğim gibi her insan farklı bir kitap gibidir.
Lise yıllarım böyle, o dönemde bana absürt gelen ama geriye dönüp baktığımda bir hazine olarak gördüğüm olaylarla geçti. O yılların sonuna doğru bu şey artık reddedemeyeceğim raddeye gelmişti. Öyle ki insanlar bir kitaptı ve ben yazıları okuyamıyordum ama bana ne anlatmak istediklerini anlayabiliyordum. Daha ilk günümde karşıdan bakınca sıcakkanlı hissettiğim insan, yemek molasında onlarca insan arasından benimle temas kurmuştu. Kapıdan giren tüm eğitmenlerin analizini yapmıştım. Bir gün iyi hisseden eğitmen diğer gün kötü hissettiğinde kapıdan girdiği andan itibaren bunu biliyordum.
Bir gün dersin ortasında anlamsızca içimi bir sevinç kaplamıştı.(Bu konuyu net hatırlıyorum çünkü o dönemde önemli bir meseleydi.) Hiçbir neden olmadan mutlu oluvermiştim. Dersten çıktığımda öğrendim ki sıra arkadaşım bir kıza gönlünü kaptırmış ve birbirlerini sevmeye başlamışlar. Mutluluğumun sebebini anlamıştım. (Bu olay daha sonra bir çok soruna gebe olan bir olaydır. Buna değineceğim-Duygu dalgalanmaları)
Fakat ben birlikte olduğu kızdan hoşlanmamıştım. Bana hiç sıcak gelmiyordu ve karanlık bir kişilikti. Ve bir süre sonra tam da tahmin ettiğim gibi ilişkileri sıradanlaştı ve sürekli bir şekilde engebeli bir yolda seyreden bir araç misali ayrılıp tekrar birlikte olmaya başladılar. En sonunda da tamamen ayrıldılar.
Bir süre sonra bu anlamsızca ve vakti belirli olmayan "duygu dalgaları" beni zora sokmaya başladı. Birden mutlu olduğumda,üzüldüğümde veya anlamsızca korku duyduğumda çevremde "şu anda ne olmakta, bunları hisseden kim?" diye arayışlara başladım. Ama zaman geçtikçe buna sonuna kadar alıştım. Ve bir süre sonra hiçbir sıkıntısını görmedim. Hatta çok kez yanımdaki insanları teselli ettim, sakinleştirdim ve yardımcı oldum. Bazılarının bu ani yardım severliğime hayran kaldığı bile oldu.
His duyumu hayatımı ne denli değiştirdi bunu bilmiyorum. Bilebilir miyim onu da bilmiyorum. Çünkü öncesinde dediğim gibi küçüklüğümden beri bununla iç içeyim. Bu şeyin sınırlarını (mesafe,histeki büyüklük vs.) bilmiyorum. İnsanlara birebir anlatamıyorum. Çünkü her seferinde "Bunu biz de yapıyoruz, bu çok normal bir şey." cevabını alıyorum. Yani oturup sonuna kadar tartışamıyorum. Bir süre sonra anlattığım onca şeye rağmen buna olan ilgilerini kaybediyorlar. Şarkı testini uyguladığımda ise bir çoğunu ne tür şarkılar olduğunu doğru tespit etmeme rağmen bu onlara yetmiyor.
"İnsanlar artık kesin deliller istiyorlar, ihtimaller değil."
Uzun zamandır bu konuyu oturup uzun uzun düşünmeyi bırakmıştım. Çünkü her şey gibi his duyumu da bir süre sonra sıradanlaşıyor. Siz her gün yediğiniz bir yemek için oturup uzun uzun düşünür müsünüz? Ama bir süredir forumu takip ediyorum. Telepati konusunda yazılmış çok girdi okudum. Hepsi birbirinden o kadar farklı ve bağımsız ki belli ki birileri yalan söylüyor. Yapmadığı bir şeyi yapmış gibi anlatıyor ve insanları kandırmaya çalışıyor. His duyumu konusunu farklı bir başlık altında açmak isterdim. Ama böyle bir başlık yok. Ben de bunun en iyi yerinin telepati başlığının altı olacağına karar verdim.
Telepati var mıdır yok mudur konusuna asla girmeyeceğim. Çünkü ne yazık ki bilmiyorum. Ama emin olduğum bir şey var ki o da his duyumudur. His duyumu vardır. Ve hisleri iletmek mümkündür. Ben insanları bilmediğim şeylerle meşgul etmek istemiyorum. Ama bunları paylaşmam, anlatmam gereken bir yer gerekliydi. Zaten bilmediğim ve araştırmadığım şeyler hakkında "net" bir dille bilmiyorum dedim. Bilmediğim şeyler hakkında bana soru sormayın. Ama sonuna kadar tartışabiliriz.
Yazım yanlışları olduysa affola. Selamlarla...
His Duyumu (Kesin gözlem ve deneyimler)
-
- Yeni Kullanıcı
- Mesajlar: 1
- Kayıt: 21 Haz, 01:41
- Yaşadığınız İl: 10 Balıkesir
- Burcunuz: Başak Burcu: 23 Ağustos-22 Eylül
- Cinsiyetiniz: Erkek
-
- Benzer Konular
- Cevaplar
- Görüntüleme
- Son mesaj
-
- 0 Cevaplar
- 4996 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen Wieo